- 23.12.2021 13:26
Gelecek zaman için ve aynı zamanda olması muhtemel zor zamanlar için biriktirilen, artırılan ya da saklanan birikim olarak da ifade edilen “rezerv”, ülkelerin birikim aracı iken bireylerin aynı gerekçelerle yaptıkları birikime ise tasarruf denilebilir.
Rezerv para ise herkes tarafından kabul edilen, tüm ülkelerin kabul ettiği para anlamındadır. Dünya ticaretindeki en önemli oyuncu olması, altın, petrol ve diğer önemli maddelerin değerlerinin tespitinde ağırlıklı bir yere sahip olması doların dünyada en önemli rezerv para olmasına yol açmıştır.
Rezerv para değerlemesinde doları Avrupa’nın Euro’su ve diğer bazı devletlerin parası izlemektedir.
Ülkelerin merkez bankaları ülke ekonomisinin zor günlerini de düşünerek rezerv birikiminde bulunurlar.
Rezerv birikimleri döviz ve altın olmak üzere iki türlüdür.
Örneğin Rus rublesi Rusya dışındaki ülkelerle yapılan ticarette geçerli olmadığı için rezerv para olarak kabul edilemez. Ancak ABD dolarını tüm ülkelerde kullanmak mümkündür. Tabi ki ülke içindeki siyasi gerilimler neticesinde dolar kullanımının yasaklandığı durumlarda vardır ancak bu durum çok fazla mümkün olmadığından bazı devletler uluslararası ticaretteki suyun akışına karşı kürek çekmek yerine bu durumdan en fazla faydayı elde etmeye çalışırlar.
Çünkü ortada olan önemli bir gerçek dünyanın en büyük ekonomisinin sermaye ve para piyasasındaki hâkimiyetidir. Akarsuyun derinliğinin ve genişliğinin gücü karşısında siz bir kayık ile ters yönde yüzmeye çalışırsanız suyun sizi yutması an meselesidir. Ancak akarsu karşısında güçlü bir gemi ve gemi motoru ile mücadele etmek çok daha anlaşılabilir ve uygulanabilir bir durumdur.
Dünyada 189 ülkenin üye olduğu Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerine göre 2021 yılında dünyada merkez bankalarının bulundurduğu rezerv paraların %59 Dolar, %20 Euro, %4 Sterlin ve Yen ve kalan kısmı her ülkenin bölgesinde bulunan paralardan oluşmaktadır.
Aynı zamanda Türkiye’nin de kurucusu olduğu IMF’nin öncelikli amaçları arasında ülkelerin ödemeler dengesine yardımcı olmak, kambiyo rejiminde denge oluşturmaktır.
Türkiye’de son dönemde kambiyo rejiminde ciddi değişimler yaşandı.
Aşağıdaki grafikte de görüleceği üzere dünyada hakim olan rezerv para karşısında Türk Lirası büyük oranda değer kaybetti.
Elbette bunun sebebi olarak dünyada yaşanan gelişmeler olsa da gelişmeler belirli bir zaman dahilinde gerçekleşmektedir. Ülke ekonomi yönetimi bu gelişmeler karşısında önlemini önceden almalı tedbirler kararlı bir şekilde uygulanmalıdır.
Aksi halde şu an olduğu gibi piyasa kimsenin gözünün yaşına bakmaz ve yanlış yapan herkese cezasını keser. Dolayısıyla şu an ülkemizde alım gücümüz çok düştü. 10 yıl önceki ürünleri şimdiki kazancımızla alamaz olduk. 10 sene önceki giydiklerimizi giyemez olduk.
Çocuklarımız için daha önceki kurduğumuz gelecek hayallerinin gerçekten hayal olduğunu gördük.
Paramızın değerinin düşmesi elbette ihracatımızı artırdı ama beraberinde ithalatımızı da artırdı. Zira ülkemiz ithalatının çoğunluğu aramalı ve kalan az kısmı ise tüketim malından oluşmaktadır.
Ucuz mal üreten ülkelerden herkes mal alır. Önemli olan katma değerli mal üretebilmek. Katma değerli insan gücünü artırmak.
Bununda en önemli yolu eğitime önem vermekten geçiyor. Zira ülkeyi yöneten siyasetçi eğitim yoluyla gençlerine yapacağı yatırımın meyvesini 15-20 yılda alacağını bildiğinden daha kısa vadede kazanç sağlayacağı inşaat gibi seçmenin hemen fark ettiği yatırımları yapıyor.
Hasta olan birine ilk müdahale olarak 25 miligram antibiyotik verilmese devam eden günlerde hasta ağırlaşacak ve daha fazla antibiyotik verilmek zorunda kalınacaktır.
Naci Ağbal göreve geldiğinde ilk olarak ülke rezervlerinin artırılacağı, faiz politikasında dünya ekonomik düzeyinin paralelinde bir seviye yakalanacağını beyan etmişti. Böylelikle kurlarda biraz gevşeme olmuş piyasaya güven gelmeye başlamıştı.
Merkez Bankalarının en güçlü silahı olan faiz silahını kullanmadan piyasayı sözlü olarak yönlendirme gücünü kendinde görmeye başlamıştı. Ancak bir gece Merkez Bankası başkanı sıra dışı bir yöntemle tekrar değiştirildi. Yapılan faiz indirimi ve piyasaya verilen sözlü teminatlarda boşa gitmiş oldu.
Gelinen bu noktada her değişimin karşılığını aşağıdaki grafikte okumak mümkün. Ülkeyi ve ekonomiyi yönetenler tercihlerinde daima liyakata önem vererek işin ehli kişileri göreve getirmeli ve yapısal olarak yanlış giden politikalardan vazgeçmelidir.
Merkez Bankası ve tüm kamu kurumları şeffaf ve hesap verebilir olmalı. Hiçbir soru işaretine yer bırakmadan her konuyu kamuoyuyla paylaşmalıdır. Türkiye bir an önce bulunduğu coğrafyanın risklerini düşürmeli jeopolitik risklerini en aza indirmelidir.
Siyasi partiler arasındaki çekişme ve toplumda oluşan kutuplaşma en aza inmeli toplum birbiriyle kucaklaşmalı insanlar ve inançlar arasındaki çekişmeler adaletin güvencesinde olmalıdır. Zira ticaret sakin ve güvenli ortamlarda yapılır. Eğer bir yerde risk varsa oraya sermaye gelmez, yatırım yapılmaz. Yapısal reform niteliğinde değişimler bu kötü gidişin hızını kesebilir ve yönün pozitife dönmesini sağlayabilir.
Ülkeye sermaye girişi başladığında üretim çarkları yatırım yönünde dönmeye başladığında, piyasaya güven verdiğinde kademeli olarak faizler de indirilebilir. Ancak faiz indiriminin enflasyonist baskıya neden olmaması en önemli unsurdur.
Zira paramızın değerini düşüren enflasyondur. Yani faiz silahının yanlış kullanılmasıdır. Hazır olmayan bir piyasada faiz indirimi kurların artmasına, kurların artması ise enflasyonun yükselmesine neden olmaktadır.
Bu durum elimizdeki paranın alım gücünü düşürür. Alım gücünün düşmesi ise fakirliğe ve devamında yoksulluğa neden olmaktadır.
Kaynak: https://dovizgrafik.com/kur/dolar#10years
Yorum Yap