- 6.04.2022 17:13
- (5)
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için en önemli husus; gelir dağıtımında adaletin sağlanması, sosyal refahın yükseltilmesi, ülkenin kalkınması ve büyümesi için tüm kaynakların en verimli şekilde kullanılmasıdır. Kaynakların etkin kullanılmasını sağlamak üzere karar veren ve uygulayan belirli zaman aralıklarında seçmen onayını alan yöneticilerdir.
2021 yılının eylül ayından itibaren ciddi bir kırılma yaşayan Türkiye ekonomisi faiz - enflasyon sarmalına girdi. İktisat literatüründe örneğine zor rastlanacak bir uygulama ile tüm dünyada yükseliş eğiliminde olan enflasyona karşın faiz indirimi politikası uygulanmaya başlandı. Normal şartlarda enflasyon artışına karşı önlem amaçlı olarak kullanılan faiz, ülkemizde istenmeyen politika aracına dönüştü. Türkiye’de ünlü ekonomistler faizin ne kadar kötü olduğunu dini müeyyideler ile anlatmaya çalıştılar. Oysa tüm toplumun elindeki birikimlerin tereyağı gibi erimesine göz yumuldu. Gerektiğinde söz söyleyenin bir bahane bulunarak dili kopartılır, sırtında sopa kırılır hale gelindi. Dolayısıyla derinleşen ekonomik bunalımdan dönüş değil herkes çöküş beklentisine girdi.
Faiz, kısaca paranın kullanım maliyeti olarak ifade edilir. Ekonomi politikalarında ise piyasada oluşan enflasyonu frenlemek için kullanılan bir araçtır. Gemiyi limanda sabit tutan bir çapa gibidir. Pandemi sürecinde piyasada oluşan likidite bolluğunun yol açması beklenen enflasyon için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler önceden önlem olarak faiz artırırken, dünyada eşi olmadık bir politika uygulayan Türkiye faiz indirimine gitti.
Amerikan Merkez Bankası (FED) pandemi süresince piyasada oluşan nakit fazlalığını geri çekebilmek ve enflasyonu kontrol edebilmek için faiz artırımı kararı verip tüm dünya ülkeleri de bu karara eşlik ederken Türkiye bu durumun tersi yönünde uygulamalara gitti.
Alınan kararların ve sonuçlarının müzakere edilemediği, tüm topluma ödetilen bedellerin hesabının verilemediği ülke ekonomileri daima kırılgan olmuştur. Amerika’nın yeniden keşfe ihtiyacı yoktur. Türkiye’nin de kur şoklarına ve enflasyon canavarına savunmasız hale gelmesi olağan bir durumdur.
Aslında Türkiye uzun süredir varlık sahiplerinin birikimlerini, faizi enflasyonun altında tutarak borç alanlara ucuza kullandırıyor. Bugün TÜİK tarafından enflasyonun %61,14 olduğu açıklandı. Tüketiciye bunun yansımaları çok daha farklı. Ancak burada vurgulanmak istenen bankaların %16-17 faiz bandında topladıkları mevduatı yaklaşık %32 faiz ortalaması ile kullandırıyor olması. Zira tasarruf sahiplerinin birikimleri tüketiciye aktarılmış ve fazladan talep oluşturulmuş oluyor. Kısa süreli olarak ekonomi canlı tutulsa da üretim olmadan tüketim talebinin olması talep enflasyonunu artırıyor. Artan enflasyon da en çok faiz ile işlem yapılan finans piyasalarını etkiliyor. Düşük politika faizi ile mevduat toplayan bankalar yüksek orandan topladığı mevduatı piyasaya sürünce faiz kazancı tavan yapıyor.
Tasarrufların mevduat olarak el değiştirerek tüketimde kullanılmasına aracılık eden bankacılık sektörü, devletin belirlediği faiz politikası nedeniyle yüksek oranlarda karlılığa ulaşmaktadır. BDDK verilerine göre 2022 yılının ilk 2 ayında önceki yılın aynı dönemindeki karının %323 fazlasını elde eden bankalar bu dönemin en karlı kuruluşları haline geldiler.
Yanlış politikalar ne kadar zararlı ise de bu politikalarda ısrar etmek de bir o kadar yıkıcı etkilere sahip. Türkiye’de gelir grupları arasında çok hızlı bir ayrışma yaşanırken geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız için hazırladığımız birikimler de anlamsız hale gelmekte. Oysa gelecek umudu insanı zinde tutan bir dayanak noktasıdır. Dar gelirli insanların sayısı hızla artarken varlığına varlık katan insanların sayısı artmadan zenginliği artmakta.
Aşağıda tabloda Türkiye’de enflasyon ve faiz seyri ortaya konulurken aslında Türk Lirasının nasıl değersizleştirildiğini okuyucuların kanaatine bırakıyorum. Varlıklı kişilerin kur korumalı mevduat hesabına bankaca verilen faize ilave olarak hazineden karşılanan kur farkı, hizmet almak için vergi veren dar gelirliden alınmaktadır. Bu durum zenginin daha da zengin yapılması halidir. Şu çarpık düzende dahi elinde geleceği için birikimi olan vatandaşın %61 enflasyona karşın mevduat getirisinin %17’lerde kalması açıkça parasının erimesi demektir. Ekonomide yanlış atılan adımlar yeni yanlışlara kapı aralıyor. Faiz yanlış belirlenince kırılganlaşan ekonomide kur yükseliyor. Kur yükselmesi maliyetleri artırırken enflasyonda beraberinde geliyor. Bu durumda düşük faiz kararında direnmek beraberinde çözüm olarak başka yanlış adımları getiriyor. Her yanlış adım ekonomiyi çıkmaza sürüklüyor. Sorunlara birlikte çözüm aramak, bir bilene danışmak her geçen gün daha da önemli oluyor. Aynı ülkede yaşayan diğer insanlarında farkına vararak, onlarında en az bizim kadar özgürlüğünün olduğunun bilindiği bir ülkede yaşamak çok güzel olsa gerek.
Burada aynı zamanda tüketici olan değerli okuyucuların yorum bölümünde sorunlarımıza çözüm getirmek adına ekonomide hangi adımların yanlış atıldığını ifade etmesi, sorunlarımıza çözüm getirmek adına yerinde olacağını düşünüyorum.
Yorum Yap