Türkiye’de Sosyal Transfer Uygulamaları

  • 12.09.2022 09:42

 

Dünyada milyonlarca insanı düşük gelire, yoksunluğa, yoksulluğa ve işsizliğe düşüren ekonomik, sosyal ve sağlık krizlerinin ardı ardına takip ettiği bir çağı yaşıyoruz. Son yıllarda dünyada belirli bölgeleri etkisi altına alan ekonomileri sarsan, halk sağlığını doğrudan tehdit eden birçok kriz yaşandı. Bazen doğadan bazense bizzat dünyada yaşayanların neden olduğu durumlar yeni bir kriz oluşturabildiği gibi mevcut krizin derinleşmesine de neden olmuştur. Domuz gribi ve Covid-19 örnek olarak gösterilebilir.

Bazı krizler doğal olarak gelişirken bazıları ise insanların doğrudan yanlış karar almalarından kaynaklanmaktadır. Finansal krizlere Türkiye için 2008 yılındaki ABD merkezli mortgage krizinin etkilerini ya da sağlık krizine 2019 yılında Çin merkezli olarak başlayarak tüm dünyayı kavuran Covid-19 pandemisi gösterilebilir. Bu krizler ekonomik durgunluğun, finansal krizlerin derinleşmesinin, yoksulluğun, işsizliğin ve toplumdaki dengenin bozularak eşitsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu krizlerin elbette etkisi büyüktür ancak göz göre göre gelen ekonomik daralmaların sadece bu krizlere yüklenmesi doğru olmaz. Her ülkenin kendi elinde zorluklarla mücadele edebilmek için çeşitli enstrümanları vardır. Bazı ülkeler ihtiyatlı davranarak zor günleri için tasarruf edip güç biriktirirken bazıları ise ağustos böceği misali önceden hazırlıklı olmayı bilmez ve zor günde el açmayı, mağdur olmayı seçmektedir. Bolluk zamanında tasarruf edemeyen ülkeler daima krizin nefesini enselerinde hissederler.

Yaşanan her kriz devletlerin ekonomik gücüne, üstlendiği role, etkin sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerine olan ihtiyacı artırmaktadır. 2008 yılında dünyada yaşanan ekonomik krizden finansal tecrübesi ve sosyal koruma sistemleri olan ülkeler daha az hasar görerek erkenden çıkmıştır. Aynı zamanda bazı ülkeler ekonomik gücünü kullanarak bu krizden çıkarken bazı devletler ise kriz gördüklerinde sosyal harcamaları kısması, tasarruf tedbiri uygulamaları ile krizin toplum nezdinde daha da derinleşmesine neden olmuşlardır.

Covid-19 süreci de ülkelerin sosyal koruma sistemlerinin ne kadar yetersiz olduğunu göz önüne sermiştir. 1929 yılında dünyada yaşanan büyük ekonomik krizden sonra bu dönemde yaşanan Covid-19 pandemisi küresel ölçekte en büyük ekonomik durgunluğa ve istihdam krizine yol açmıştır.

Bir ülkede yoksulluk içinde yaşayan ya da yoksulluğa düşme tehlikesi bulunan insanlara kamu ya da sivil toplum kuruluşlarının yaptığı yardımlara genel olarak sosyal transferler denir. Bu yardımlar nakit olabileceği gibi içinde nakit de olan bir yardım paketi de olabilir. Burada önemli olan yardım yapılan kişinin gerçek ihtiyaçlarının ona sunulması ve bu yardımın öngörülebilir olmasıdır. Yani düzenli olarak bir yardım olduğunda ihtiyaç sahibi gelen sosyal yardımı bilir ve harcamalarını ona göre tasnif eder. Burada önemli olan husus öngörülemez bir felakete karşı toplumun her ferdi ile hazır olması ya da en az hasar almasıdır.

Dünyada sosyal transferler planlı bir şekilde mağduriyetleri gidermeye yönelik yapılırken, Türkiye’de yöneticiler toplumu rahatlatmak adına (seçime kısa süre kala 6 milyon seçmene dokunmak suretiyle) onları minnet altında bırakacak icralık dosyaların borçlarının silinmesi uygulaması şeklinde yapılmaktadır.

Her birimizin ödediği vergilerle bütçesini büyüttüğümüz devlet çok daha adil çalışmalı elindeki imkânları verimli kullanmalıdır. Devlet denen mekanizmanın çok daha ciddi olması varlığının gereğidir. Çünkü devlet vatandaşı için vardır. Vatandaş devlete kendine hizmet etsin, adil davransın diye sorumluluklarını yerine getirmektedir.

Dar gelirliye destek paketi adı altında Türkiye’de milyonlarca kişinin icralık olan 30 milyonluk borcunu silmek adalet ilkesine uymadığı gibi alınan kararların tamamen seçim ayarlı olduğunun göstergesidir. Sosyal transferler Türkiye’de kronikleşen yoksulluğu ve fakirliği önlemek yerine daha çok kişiyi kendimize bağımlı hale getirmenin diğer adı olmuş da denilebilir. Bu gibi politikalarda mevcut hükümet kronik yoksulluğun üzerine hiçbir zaman gitmediği gibi kamu imkânlarının da çok sınırlı olduğu şu günlerde çok daha ciddiyetle davranmalıdır.

Ayrıca af edilen ya da silinen borçlarda borcunu zamanında ödeyen mükelleflerin hakkına girildiği ve onların rencide edildiği unutulmamalıdır. Sürekli çıkarılan aflar borç ödeme ahlakını da fazlasıyla bozacak, vergi ve diğer alacakların bundan sonraki tahsil kabiliyetini düşürecektir. Sınırlı bütçesi olan devletin daha önce hiç planlamadığı bu gibi uygulamalar daima yeni yükleri çalışanların sırtına yüklemektedir. Alım gücünün her geçen gün daha düştüğü ülkemizde toplanan vergilerin geri dönüşü daha hızlı alanlara yapılması daha mantıklı olabilir.

 

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Son Haber (www.duzcesonhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.