Merkez Bankası ile birlikte ülkenin ekonomik işleyişine yön veren Para Politikaları Kurulu, tarihi daha önceden belirlenen sürelerde sık sık toplanır ve bir dizi kararlar alırlar. Karar almaları olağan olan bu kurulların alacağı kararlar sürpriz olur tüm piyasalar o anı beklerdi. Bu durum artık sürpriz olmaktan çıktı. İlan edilen kararların siyasi irade tarafından sahiplenilmesi ve bizzat kararın verildiğinin beyan edilmesi PPK kararlarının önemini azaltırken, anayasal görevi olan Merkez Bankasının güvenilirliğini de yıpratmaktadır.

Merkez bankasının piyasaya yön vermede kullandığı en etkili araç olan Politika Faizini ekonomi bakanı bizzat önemsizleştirdiklerini beyan etti. Oysa bu önemsizleştirme Merkez Bankasının itibarını zedelemektedir. Alınan kararlara piyasalar tamamen beklenilenin aksi yönde tepkiler vermektedir. Yâda daha doğrusu ekonomi yönetiminin beklentisi de bu yöndedir de denilebilir. Zira bir ülkede sıkı maliye ve para politikası uygulanmıyorsa, merkez bankasının tam bağımsızlığı elinden alınmış ise, dış ticaret işlemleri ülke aleyhine gelişiyorsa enflasyon oluşması gayet doğaldır. Enflasyon ise kendi içinde doğal büyüme alanı yakalarsa kısa sürede çığ gibi büyüdüğünü bu ülke defalarca gördü.

Enflasyonun halkı fakirleştirmede en etkin araç olduğunu biliyoruz. Daha evvel orta gelir grubundaki toplum bir ev ya da araba alma hayali kurarken şimdilerde okula giden çocuklarının ihtiyaçları ile mücadele eder oldular. Enflasyonun halkı fakirleştirdiğini insanların anlaması elbette zaman alabilir ama alanında uzman olan kişilerin bu rolü üstlenmesi gerekir. Ekonomiye yön veren siyasi yönetimin elbette aydınlanmanın önüne geçerek tek bilgi kaynağının kendisi oluşturmaya çalışması da kaçınılmaz gerçek olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla toplumun kendisi bizzat aydınlanmayı talep etmeli. İşleyişte şeffaflığı yönetimde saydamlığı, katılımcılığı her alanda adaleti halkın istemesi gerekiyor. Aksi halde ve yıllardır olduğu gibi devleti yönetenler bize ne sunarsa onu kabul eder hayatımızı ona göre yaşarız. Ve sosyal medyada görüldüğü üzere genç bir bayan bir öğrenci 300-TL ye alamadığı bir mont için gözyaşlarına boğulur.

Daha önce kurulan tanzim satış kuyruklarında sıra bekleyen emeklilerimiz şimdilerde Tarım Kredi kooperatiflerinin kampanyalarını takip ediyor da hiç birisi neden kampanyalardan ucuzluk takip etmek zorunda bırakıldığını sorgulamıyor. İnsani olarak geçinebileceği bir ücreti talep etmek yerine devletin propaganda aracı haline gelen diyanet teşkilatının şükür telkinleri ile hayatına yön veriyor. Milyon Liralık araçlara binen müftüler her konuşmalarında mütevazilikten bahsediyor halka sabır telkin ediyor. Halkın tepkisizliği karşısında ise ülkede yaşanan fiyat artışlarının Allah’tan olduğunu söyleme yüzsüzlüğünden de geri durmuyorlar.  

Sahi tanzim satışlar vardı önceki dönemlerde akıbeti ne oldu bilen var mı?

Doların artışını engellemek için tüm halka dolarlarının bozdurulması çağrılarını yapanlar zarar eden vatandaşa bir şey söylemek isterler mi?

2021 Eylül ayında dövizin yükselmesini önlemek için Kur Korumalı Mevduat sistemi ile piyasayı düzenliyoruz diyenler bugüne kadar yaklaşık 100 Milyar Lirayı sermaye sahiplerine vatandaşın vergileri ile ödemişken bugün gelinen kur yeni rekorlar karşısında bir mahcubiyet duyuyorlar mı?

En son Soma’da yüzlerce insanın, insani bir kıymetinin olmadığı çalışma şartlarında çalışırken can verdiği madende yaşanan facianın ardından Bartın’da yeni bir patlama ile 40’ın üzerinde yitirdiğimiz cana karşılık bir açıklama yapılmalı değil mi?

Devletin iletişim “başkanlığı başka haberlere itibar etmeyiniz biz ne dersek inanınız” mealinde açıklama yaptıktan sonra Bartın’daki maden faciasını araştırmak için 3 savcı görevlendirildiğini bildiriyor. Peki, Soma’da da savcı görevlendirildi mi? Hangi sonuçlar elde edildi? Hangi önlemler alındı?

Şairin dediği gibi;

“Ey Kavmim, bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına, Tanrıya yakarır ama firavunlara taparsın.”