Türkiye’de Kalkınma Politikaları

  • 3.12.2022 08:56
  • (1)

 

Ekonomik Kalkınma ve Ekonomik Büyüme birbirinden farklı kavramlardır. Gelişmekte olan bir ülkede gerçekleşen büyüme, aynı zamanda ekonomik kalkınmayı beraberinde getirmez. Bir ülkede toplam ya da kişi başına düşen gayrisafi yurt içi hasılanın artması ekonomik büyüme olarak ifade edilir. Bu milli gelir seviyesindeki bir yıldan diğer yıla gerçekleşen reel artıştır. Her ne kadar enflasyondan arındırılmış olsa da siyasi iktidarların makyajlama yoluyla kendi propagandasını yaptığı bir kalemdir.

Ekonomik kalkınma ise yukarıda ifade edilen ekonomik büyümenin mevcut duruma ne kadar katma değer yarattığı, ekonomik ve sosyal refahı ne kadar artırdığı ile ifade edilir. Burada iktisat bilimi her zaman kıt ve yetersiz olan kaynakların doğru yönetilerek sınırsız ihtiyaçların en yüksek verimde karşılanmasını amaçlamıştır. Bu amaç ekonomik kalkınmayla da örtüşmektedir. İktisadi amaçlar doğrultusunda piyasanın kurulması ve yönetilmesi hep aynı amaç uğruna var olagelmiştir. Dolayısıyla işleyen piyasa ekonomilerinin iktisadi amaçları doğrultusunda analiz ve denetimleri de vardır. Bu türde analizler bizlere ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınma gelişimleri hakkında bilgi verir.

Ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma seyirleri hakkında devletlerin de bazı ölçüm ve denetimleri yanında piyasaya müdahale ettiği araçları bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler piyasalarda sadece düzenleyici ve denetleyici bir rolde kalırken, gelişmekte olan ülkeler piyasaya doğrudan müdahalelerde bulunmaktadır. Piyasaya yapılan doğrudan müdahalelilerin şiddeti ya da yoğunluğu ise ekonomi yönetimlerinin büyüme ve kalkınmaya verdikleri önemi göstermektedir.

Elbette ekonomi yönetimleri yoluyla bir ülkenin kalkınma ve büyüme seyri doğrudan ülkeyi yöneten hükümetlerin sorumluluğundadır. Ekonominin nasıl yönetildiğinin baş sorumlusu hükümetlerdir. Piyasa ekonomisinin kurgusunun nasıl yapıldığına ve ne kadar verimli olduğu ve insanların refahında oluşan toplam katkıyı ise doğrudan tüketiciler yani halk karar verir. Uygulanan politikaların sonuçlarının değerlendirmesini halk yapar. Devleti oluşturan halk sadece değerlendirme yapabilirken icra görevi ve gücü bizzat devlettedir. Girişim özgürlüğü, fırsat eşitliği ve kaynakların verimli kullanılması gibi birçok husus düzenleyici ve yönlendirici uygulamalarla devletin kontrolündedir. Bu durum zamanla kaynakların belirli bir zümreye yönlendirilmesine neden olabileceği gibi bazen de tüm toplumun faydasına da sunulabilir.

Bugün ülkemizde ekonomiye yön veren en önemli kurum Merkez Bankasıdır. Anayasadan aldığı yetki ile tek görevi olan Türk Lirasının değerinin korunması olan vazifesini, mevcut ekonomi yönetimi ile birlikte bir kenara bırakarak ekonomik büyümenin en önemli aktörü olma yolunda ilerlemektedir. Her ay yapılan para politikaları kurulunun tüm açıklamaları ülkenin ekonomik büyümesi yörüngelidir. Oysa uzun süredir ülkede enflasyon ezici bir hale dönüşmüş, orta gelir grubunun çoğunluğunu alt gelir grubuna kaydırmıştır. Oluşan yüksek enflasyon hızla ülkedeki yoksulluğu artırmış insanların kazandıkları gelirlerin yok hükmüne gelmesine neden olmuştur.

İktidarın uygulamaya çalıştığı faiz politikasına destek vermeye çalışan merkez bankası, politikaları ile kalkınmacı bir seyir izlerken piyasaya olan müdahaleleri ise heterodoks politikaların örnekleri olmuştur. Kalkınmacı merkez bankacılığı daha önceleri Japonya’da ve günümüzde Çin’de görülmektedir. Merkez bankaları kredi kontrol mekanizmaları ile belirli sektörleri kredilendirmektedir. Bu durum diğer ülkelerde uygulandığında bazı sektörlerde varlık fiyatların aşırı şişmesine ve tüm ekonominin resesyona sürüklenmesine neden olmuştur. Bu durum ise tüm ülkeyi krize sürüklemiştir. Daha önceleri denenen yöntemlerin başarısızlığı karşısında 1980’lerden itibaren enflasyon probleminin kontrolü, finansal istikrarın sağlanması ve siyasetçiyi düzenleyici denetleyici kurumlardan uzaklaştırmak bazı tedbirler alınmıştır. Bağımsızlığının güvencesi ile teknokratlardan oluşan yönetimlerin oluşturulması bu tedbirlerden biridir. Ancak son yılların özensiz yönetiminden bağımsız kalması gereken bu kurumlarda nasibini almışlardır.

Enflasyon karşısındaki bu savrulma ve Türk Lirasının değerini koruması gereken kurumlardaki işlevsizlik dikkate değerdir.

Asıl odaklanılması gereken toplumun yaşadığı enflasyon travmasının nedenleri ve sonuçları iken fiyat artışlarının cebri kontrollerle baskılanması ancak sorunu geçiştirerek büyütmektedir. Zira serbest piyasa bu türde kontrollere alışkın değildir. Bu uygulamalar ülkeden sermaye kaçışını hızlandırdığı gibi elinde sermaye bulunan kesimleri yatırım ve üretim yapmak yerine elindeki varlığını piyasadan çekmesine neden olmaktadır. Ülkemizde birikim yapmam zor bir durum olduğundan sermaye sahipleri ürkektir. Serbest piyasaya yapılan müdahaleler piyasaya olan güveni kırmakta, var olan sorunları büyütmektedir.

 

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Son Haber (www.duzcesonhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • adam
    adam
    6.01.2023 20:43

    Merkez Bankası, ülkemizde para politikasının uygulanmasından sorumlu kurumdur. Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Diğer bir ifadeyle, ülkemizde para politikası uygulamalarının temel hedefi fiyat istikrarının sağlanmasıdır.