NEDEN DERS ALMIYORUZ?

  • 3.04.2023 08:40
  • (2)

 

Ülkemizde yıllardır tutulan deprem kayıtlarına göre ortalama 20 yılda bir 7 ve üzeri büyüklüğünde deprem olmaktadır. Depremin gerçekleştiği bölgenin kayaç yapısına ve toprak üstü yapılaşma durumuna göre ise farklı büyüklüklerde hasarlar oluşmuş. Oluşan hasarlar ülkemiz için daima felaket olarak adlandırılmış çünkü deprem afetinin yapılara hasarı daima çok büyük olmuş. Depremde vefat eden insan sayıları hep birbiriyle yarışmış.

Çok eski yıllardan bu yana gerçekleşen depremlerde oluşan kayıplar daima ülkede derin yaralar açmış. Ancak oluşan depremler, depreme karşı önlem almada ve hazırlık yapmada asla beklenen etkiyi göstermemiş. Bunu 6 Şubatta yaşanan ve büyük felaket olarak da adlandırılan Kahramanmaraş depreminde de gördük. Aslında yukarıda belirtildiği gibi bu büyüklükte ve yıkıcılıkta depremi ülkemiz sık sık yaşıyor. Ama alınan önlemler yaşanan yıkıma engel olamıyor.

Güneşin her sabah doğudan doğması gibi, baharda doğanın yeniden canlanması yada kışın kar yağması gibi ülkemizde deprem de hayatın en doğal bir parçası. Ülkemizin neredeyse tamamı fay hattında bulunması sebebiyle farklı bölgelerde sürekli depremler oluyor toprak üstü varlıklarımıza büyük zararlar veriyor.

Depremin bu kadar doğal olduğu ülkemizde yaşanan kayıpları görünce “insan nasıl olurda ders almaz” diye düşünmekten kendini alamıyor.

Ancak ülkede hiç kimse masum değil. Ve yaşanan bu enkaz sadece müteahhitlere yüklenemeyecek kadar geniş bir sorumluluk alanını kapsıyor. Yaşananlar toplumun her kesimini ayrı ayrı ilgilendiriyor. Evi yapandan satana, yaptırana, hatalı olarak yapımına göz yuman ve yeterince denetlemeyen görevlilere, denetimin tam yapılmasını sağlamayan üst mercilerdeki yetkililere ve elbette tüm bu usulsüzlüklere kanuni kılıflar bulan siyasilere kadar ihmal halkası uzanıyor.

Aslında her deprem bir sonraki depremin işaretçisiydi. Anlayamadık. Zira mal hırsı gözlerimizi kör etmişti. Bir yapının yapımında toplumun bir çok kesiminin çıkarları vardı ve biz çıkarımız oldu mu yanlışlara asla sesini çıkarmayan bir toplumuz. Tabii ki de bu şekilde kendimizi kandırıyoruz.

Depremler için çıkardığımız kuralları uyguluyor gibi yapıp oturduğumuz yapının yıkılmamasını diliyoruz. Asıl sorun depremin oluşturduğu yıkımı engellemek için alınan kurallar değil bizim depremi görmezden gelişimiz. Yıllarca oluşan deprem tecrübemize rağmen nedense bir türlü öğrenemiyoruz. Aslında deprem öncesi alınması gereken tedbirleri ezberledik. Ne var ki o kadar yaşadığımız depreme karşın neden yapılması gerekenleri önemsemediğimiz üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu en zor konuyu halledebilirsek gerisi de gelecektir.

Deprem enkazı ortada dururken bu konularda neler yapılacağını anlatmaya çok da gerek yok çünkü her yerde anlatılıyor ama hiç dikkate alınmıyor.

Ancak elbette geçmiş tecrübeler ışığında, diğer ülkelerin nasıl uygulamalar yaptığının yönlendirmesiyle bir dizi yol planı çıkarılmalı. Bu gibi afetlerde gönlü zengin Türk halkı her türlü yardımı kısa sürede tedarik edebiliyor. Ancak görüldüğü üzere koordinasyonsuzluk yardımların yerine ulaşmasını engelliyor.

İlk günden itibaren tedarik edilen yerde kapı kapı dolaşarak hazırlanan gıda yardımları bir bölgede üst üste yığılırken diğer bölgede insanlar yeterince beslenemiyor.

Bir bölgede üst üste yığılan battaniyeler dururken başka bir yerde bir battaniyenin altına üç çocuk yatırılıyor ki battaniye yetersizliğinden.

Kıyafet ihtiyacının olduğu bölgede su yığınları oluşurken, su ihtiyacı olan bölgelere kıyafet yağmuru yaşandığı haberlere yansıyan bilgilerden. Kısaca tam bir karmaşa hali ve düzensizlik.

Bu gibi afetler için afet sonrası günlerde hangi gün hangi tür yardımın tedarik edileceği kararlaştırılabilir. Sadece yardımların toplanmasında ve dağıtılmasında ayrı bir birimde çalışacak gönüllüler sıklıkla eğitime tabi tutularak bir plan dâhilinde hazır hale getirilmelidir.

Hızlıca bölge insanı taranarak afetzedelere alışveriş kartı verilmeli ve herkes ihtiyacı olanı, gelen yardımlardan oluşturulan lojistik merkezlerinden depolardan temin etmelidir. Bu durum israfı ve yığılmayı da önleyecektir.

Deprem bölgesinden çevre illere ciddi bir göç dalgası oluyor. Bölgenin yapı durumu ivedilikle incelenmeli ve ihtiyaç duyulan konut ihtiyacı çıkarılmalıdır. Tarım arazilerine yapılaşmadan kaçınılmalı konut ihtiyacı giderilen insanların tarım arazilerinden elde edilen gıdalara ihtiyaç duyacağı unutulmamalıdır. 

Gerekli incelemeler yapıldıktan sonra konut yapımında devlet teşviki getirilmeli insanların kendi binalarını yapması desteklenmelidir. Bu durum devletin yükünü de hafifleteceği gibi mağdur olan insan sayısını da azaltacaktır.

Bu koordinasyon ve planlama içinde, yüzyıllar önce Hilal’i Ahmer adıyla kurulan ve toplumun her kesiminin yaralarını saran ancak son yıllarda topladığı yardımları satması ile anılan ülkemizin tarihi yardım kurumu Kızılay’ı nereye yerleştirileceğine de artık yöneticiler karar versin.

Depremler ülkemizin gerçeği olmakla birlikte her an teyakkuzda olunması gereken bir konudur. Alınacak önlemler ve enkaza müdahale yöntemleri geliştirilmeli Türkiye’nin tekrar böyle büyük yıkımlardan korunması sağlanmalıdır. Burada en önemli görev kendi yöneticisini kendi içinden çıkaran toplumun yine bizzat kendisine düşmektedir.  

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Son Haber (www.duzcesonhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)

  • ulubatlı
    ulubatlı
    7.04.2023 00:38

    ders almayız kardeşim: başkan oy derdinde imar işleri başkanın emrinde mühendis mütahitin emrinde mütahit cebindeki paranın derdinde iş sahibi az maliyetin derdinde bunları denetleyenler maaşlarının derdinde. sonra deprem olunca neden yıkıldı yakalayın mütahitleri...

  • cemil
    cemil
    3.04.2023 22:01

    efendim biz çıkarcı bir toplumuz ders almayız