- 29.09.2023 19:39
Türkiye siyasetinde değişimin önündeki en büyük engellerden biri de siyasal partilerde bulunan tek adam rejimlerinin uygulamalarıdır. Tüm siyasi partilerde olduğu üzere siyaset lider odaklı yapılır ve liderin söylemine muhalefet edilmez. Farklı seslerin çıkamadığı, politikalara yapılan itirazlar ise disiplin kurullarında sonuçlanır. Bu siyasi partilerin seçmenleri ise anlamlandıramadığı politikalarda parti liderini savunmak için bir bildiği olduğunu ifade etmektedir.
Kendi aday olduğu dönemde AKP’li Kadir Topbaş karşısında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu, eski başbakan Binali Yıldırım Karşısında seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu’nu partisinin adayı gösterebiliyor. Oysa defalarca kez kaybettiği seçimlerden sonra demokrasinin olduğu zeminde derhal istifa ederek iddia ve heyecanı sürdürecek bir başkana koltuğunu devretmelidir. Kendi kaybettiği seçim bölgesinde Kılıçdaroğlu’nun partinin hiçbir kurul kararına dayandırmadan aday ilanı başlı başına demokrasiden ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır.
Hiç kuşkusuz yerel parti teşkilatlarının oluşumunda ve demokrasinin en güçlü temsilcisi olarak CHP cumhuriyet değerlerinin en büyük temsilcisidir. Bu durum bazı dönemlerde ivme kaybetmiş olsa da genel olarak partide dinamik bir durum söz konusudur. Diğer partilere kıyasla farklı isimlerin farklı söylemler ifade edebildiği bir partidir CHP. Ancak bazı dönemlerde Türkiye siyasetinin etkisi ile olsa gerek lider ağırlığı partiye egemen olmaktadır.
Mayıs 2023 başkanlık seçimlerinde mevcut ülke yapısına karşı demokrasinin temsilcisi olacağını her zaman vurgulayan Kılıçdaroğlu, seçim sonrası tam tersi uygulamalarla farklı bir yüzünü seçmene göstermiş oldu. Mesela kendi demokratik değerlerinin tam aksi yönde bir siyasi çizgide olan Ümit Özdağ ile seçim öncesinde gizlice yaptığı mutabakat bunun en bariz örneğidir. Kendi kanı ile Türk bayrağı yapacak kadar hamasi söyleme sahip Zafer partisi seçimden galip çıkıpta söz konusu mutabakata göre içişleri ve MİT gibi kurumlara hakim olsaydı şimdiki devlet düzenini arar hale gelebilirdik.
Muhalefet ve adayı Kılıçdaroğlu açısından alınan %48 lik oy elbette önemli bir başarıdır. Ama bu başarı CHP’nin yada Kılıçdaroğlu’nun başarısı değildir. Bu oy AKP politikalarının genel bir sonucudur. Toplumun önemli bir kesimi o kadar çaresiz ve ümitsiz ki bu değişimde adaya bakmadan oy kullandı.
Muhalefet partilerinin geneli bu oyu alacak bir çalışma yada bir muhalefet tarzını asla benimsemediler. Mevcut düzenden bıkmış olan halk bu oy oranını bir araya topladı. Muhalefet etme adına iktidara hiç dokunmayan Kılıçdaroğlu’nun yanında onu aday yapan ama tam destek vermeyen bir Meral Akşener vardı. Millet ittifakının en ağır iki başkanı da adeta birbirleriyle yarışırcasına kazanmamak üzerine politika uyguladılar.
Seçim için aday açıklanıncaya kadar hiç adaydan bahsetmeyen Akşener, anketlerde en güçlü aday görülen belediye başkanlarının belediye görevlerinin dışına çıkmamalarını istedi. Bir TV programında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın çok ön plana çıktığını ve onları uyarması gerektiğini Kılıçdaroğlu’na ilettiğini bizzat kendisi söyledi. Kendisinin asla aday olmayacağını daha önceden belirten Akşener muhalefetin adaylık yarışında Kılıçdaroğlu’nun tek kalmasını sağladı. Ancak seçilmemesi içinde seçmende güvensizlik oluşturacak her hamleyi yaptı. Mesela ülkedeki muhalif seçmenin büyük beklentisi olan Millet İttifakının oluşumu 6’lı masa için poker masası dedi.
Seçim gününden bu yana mevcut muhalif seçmeni bir arada tutarak yerel seçimlerde destek istemesi gereken muhalefet partileri şimdilerde birbirlerine arkadan konuşmakla meşguller. Yerel seçim öncesinde yeni bir ittifak nasıl olurda yapılamazın altını dolduruyorlar. Yarın yeni bir ittifak olsa dahi bu seçmen nasıl olurda millet ittifakına güvenebilir.
Galiba gelecek yıllarda ülke ekonomisi tam bir çöküntü yaşarken muhalefet nasıl olurda hem genel seçimleri hem de daha önceden kazandığı yerel seçimleri kaybetmiş diye siyaset bilimciler araştırmalar yaparlar.
Muhalefetin bu kadar pespaye olduğu bir dönemde Recep Tayyip Erdoğan siyaset adına en rahat dönemini yaşıyor. Ülkede muhalefet öyle birbirine düşmüş ki kimse önünü göremiyor.
Cumhurbaşkanının spor yaptığı görüntülerde çok ilginç bir kare hiç aklımdan çıkmıyor. Cumhurbaşkanı elinde basketbol topuyla rakip yarı sahada potaya doğru ilerliyor. Rakip takım oyuncuları savunma yapmak üzere cumhurbaşkanını engellemek yerine herkes pota altında havaya bakarak cumhurbaşkanının atışını bekliyor. Aslında bu durum yavrularını bırakarak biraz uzağa yem bulmaya giden anne kargaya da benziyor. Anne karga uzaktan ötmeye başlayınca annelerini bekleyen yavru kargalar ağızlarını açıp yemeğin kendilerini gelmesini bekliyorlar. Türkiye’deki muhalefet de böyle. İktidarın kendilerine çizdiği yolu, sınırları aşmadan ilerlemeye çalışıyorlar.
Bu arada en zoru Türkiye halkı tam bir ekonomik çöküş yaşıyor. Zamların ardı sıra geldiği bu günlerde akaryakıt seçimden sonra neredeyse 2 katına çıktı. Toplumun alım gücü düştü, fakirlik hızla yayılıyor. Merkez bankasının faiz artırımları bankaların piyasaya sürdükleri paranın da azalmasına neden olacak ve bu durum hissedilmeye başladığında toplum için de kriz süreci hızını artırmış olacak.
Yorum Yap