- 10.02.2022 11:09
Türkiye’de muhalefet eğer iktidar olmak ve bu ülkenin bir derdine derman bulmak istiyorsa Türkiye’nin sorunlarını doğru saptamalı ve varsa çözüm önermelidir. Yada iki de bir milletin gündemi olmayan konuları ısıtıp ısıtıp milletin önüne getirmekten vazgeçmelidirler.
Türkiye’nin sorunu herkes işi yapıyor gibi görünüp , bal tutan parmağını yalayıp sonrada arkasına bakmadan hesap vermeden çekip gidiyor. Olan millete oluyor. Neredeyse kar yağdığında oluşan enerji açığından evlere elektrik verilemeyecekti. Yani karanlıkta kalacaktık.
Türkiye’nin sorunları bellidir ve eğer milletin siyasi partisi olacaklarsa bu sorunlar CHP, İP veya HDP için başka, AK Parti için başka değildir. Milletin gözünde artık bütün partilerin bir birinden farkı yoktur.
Türkiye’nin bir numaralı sorunu enerjidir ve bu konuda geç bile kalınmıştır. Yıllardır nükleer santralları planlayıp hayata geçirmeyen ve hatta hala karşı çıkanlar bugün bu sorunun müsebbibidirler. Nükleere hayır kampanyaları yapanlar ile elektrik faturasını ödemeyeceğim diyerek sivil itaatsizlik çağrısı yapanlar aynı kafalardır. Yıllar önce denizlerimizde doğalgaz aramak için doğru dürüst filo kurmayıp bir gemiyi Ege’de turistik olarak gezdirmekle göz boyayanlar bugün milletin feveranının müsebbibidirler.
Dağlardaki, Konya ovasındaki boş arazileri devlet güneş enerjisi santralleri için uzun vadeli yatırım karşılığı çok cüzi rakamlara kiraya verip dağı taşı elektrik üretim panelleri ile donatıp hem doğayı koruyan hem de enerji ihtiyacını karşılayacak bir proje seferberliğine ihtiyaç vardır.
Kovid sonrası dönemde her ülke gibi Türkiye’nin de sorunu üretimin artırılması ve tedarik kanallarının tekrar düzelerek tüketiciye en hesaplı şekilde ulaşmasıdır.
Üretim artırmak istiyoruz. Peki elektrik veremez isek nasıl artacak.
Muhalefetin bu konuda lafı varsa söylemeli yoksa susmalıdır. Çünkü Türk insanı güzel günler yaşamıştır ve onu artık, şeriat geliyor veya din elden gidiyor gibi güya siyasi palavralarla uyutma zamanı geçmiştir.
Pandemi sonrası Dünya ve Türkiye hayata ve yaşama hazırlıksız yakalanmıştır.
Bu ülke seçmeninin yarıdan fazlasını aptal, cahil, gerici diye veya diğer yarısına dinsiz, vatan haini diye adlandırarak siyaset yapmanın zamanı çoktan geçmiştir. Çünkü bu ülkenin öyle “iki yarısı” yoktur. Biz bir elmanın iki yarısıyız.
Çok stratejik bir ürün olan Dünya’da en fazla Türkiye’nin ürettiği bir ürün olan fındık maalesef doğru dürüst planlama, katma değerli ürün üretimi ve markalaşmama nedeniyle terlerde sürünüyor.
Manava gittiğinizde bir kilo biber, bir kilo cacık, bir kilo patlıcan 25-30 TL bir kilo fındık 33 TL .Hatta bir markette salatalık 34,95TL yazılmış.
Çiğ ay çekirdeği 15,00TL den 30,00TL ye, leblebi 10tl den 30 tl ye Badem 70tl den 130tl ye çıktı. Bizim ürettiğimiz iç kavrulmuş fındık içi 60TL den 90TL ye çıktı. Kabuklu fındık ise 25 TL den 33,00TL ye çıkmış durumda..1 kilo kuru kayısı 90TL etten pahalı. İhracata gittiği için.
Fındıkta da ihracata gidiyor fakat tek alıcı günlük, nakit, peşin para ödeyen bir üretici firma fındığın kaderi elinde oynamaya devam ediyor.
Fındıkçı gübre pahalı diye fındığına gübre atmadı. Atamadı. Fındığa %30zam geldi gübreye %500 nasıl atabilir ki.
Fındığın soru ve çözümü için Düzce Ticaret Odası ve Valilik üretici birlikleri bir sempozyum düzenlemeli ve bu sahipsizliğe çözüm aranmalıdır.
Düzce’de Fındık ile ilgili Fındık Entegre, Depolama ve İşleme üzerine bir organize kurulup fındığa değer katmalıyız.
Aksi takdirde köylü Mehmet amca, Ayşe teyze 1 kilo fındık satıp 1 kilo hıyar almaya devam edecek.
Yorum Yap