İnsan ısınmaya utanır mı?

  • 11.02.2023 09:38

 

6 Şubat tarihinde gece saatlerinde telefonuma gelen onlarca mesajla uyandım. İlk 7-8 mesaja gecenin bu saatinde hangi densiz bana mesaj atıyor acaba dedim kendi kendime.

Sonra mesaj sayısı artıp, sosyal haberleşme aracı olan whatsappın sesi artmaya başlayınca yine kendi kendime muhtemel bir kaza oldu, birisi çekti bana fotoğrafları atıyor. Ben nasıl duymadım bunu diye kendi kendime söylenirken yattığım yerden kalkıp usulca telefonu aldım ve mesajları açtım.

Arkadaşlarımın yer aldığı bir gruptan deprem fotoğrafları gelmişti. Hemen televizyonu açtım ve izlemeye başladım. Haber kanalları son dakika Kahramanmaraş merkez üstü olan bir deprem haberi aldıklarını ve doğrulamaya çalıştıklarını söylüyorlardı.

İlerleyen saatlerde felaketin boyutları ortaya çıkmaya başladı. 10 vilayet etkilemiş, onlarca insan enkazlar altına kalmış, yüzlerce insan ne yapacağını bilemez durumdaydı.

Kitlendim televizyona, elimizden ne gelir? Dua etmekten başka dilimizden ne gelirdi? Başladık duaya, dedim ‘Allah’ım biliyorum çok zor. Düzce’de 1999 depremlerini, 23 Kasım’da meydana gelen depremi yani 3 depremi yaşadım. Biliyorum Allah’ım. Ne duygular içindeler çok iyi biliyorum” dedim.

Canlı kişilerin çıkarılma haberleri gelmeye başladı. Biraz serinledi içim. Ama biliyordum ki 13 milyona yakın nüfusun yaşadığı bölgeden mutlaka ölüm haberleri gelecekti. Buna hazırladım kendimi.

Televizyonda haberleri izlerken gözüm usulca süzülen kar tanelerine takıldı. Kar tanelerinin arasından çıkarılan bebekleri, anneleri, babaları, gençleri görmeye başladım. İçim titremeye başladı. Acaba dedim onlara yaratan ne kadar güç veriyor ki üşümediler mi? Ben titriyordum, onlar titremeden enkaz altından çıkıyordu. Ama biliyorum üşüyorlardı.

Hele Kahramanmaraş, Adıyaman ve bölgede oluşan soğuk havayı daha önce tattığım aklıma geldi. Bölgede askerlik yapmış olmasaydım belki o soğuk havayı bilmez ve kendimi kaybetmezdim.

Her akşam izlemeye başladım televizyonu, Düzce depremi aklıma geldikçe neler yaşandığını daha çok idrak eder oldum. Psikolojim iyice bozulmaya başladı. Düzce’de şu dakika deprem olsa kızlarımı, oğlumu nasıl saklardım? Eşimi nasıl korurdum? Bina parçalarının üzerlerine gelmemesi için ne yapardım? Kendi canım tek olsa enkaz altında kalsam birileri kurtarır, olmadı ömrümüz buraya kadarmış derdim belki. Ama 3 evladım vardı. Önce can sonra canan demişler ya kendimden önce eşimden önce onlar geldi gözümün önüne.

Bebekler çıktıkça, kızlarım geldi aklıma, gençler çıktıkça oğlum geldi aklıma. Sonra babaların evlatlarını enkaz altında nasıl teselli ettiğini gördüm. Allah dedim ya Allah işte. Nasıl güç veriyor. Normal zamanda saç teli yere düşse acıdı mı diye düşünen babalar, evlatlarını toz, duman, koca beton yığınları arasında teselli etmeye çalışıyorlar.

Neredeyse 5 gün geçmiş depremin üzerinden. Bir anda geçmiş. Biz üzülürken anlamamışız zamanın nasıl geçtiğini. Kim bilir onlara bitti mi bu saatler. Enkaz başında evladını, eşini, anasını, babasını bekleyenlere bitti mi o saatler. 1 dakika 1 gün gibi mi geldi. Yoksa zaman durdu hiç geçmedi mi?

Ama bize geçmişti zaman. Acımasız çünkü o zaman. Zamanın bir vaktinde olan oluyor. Zaman geriye bakmadan akıp gidiyor.

Bu yazıyı yazarken depremin 5. Günüydü. Halen benim psikolojim iyi değil. İnanın değil. Sanırım herkes benim gibi ve bundan bir an önce kurtulmam gerektiğini düşünmeye, kendimi teselli etmeye başladım.

Sabah işe giderken derecesini düşürdüğüm kombinin her akşam eve geldiğimde derecesini yükseltir ve çocuklar üşümesin diye çabalardım. Ne yalan söyleyeyim kendim de üşümeyeyim diye açardım kombiyi. Sabah az yanmış olmasının acısını gece çok yakarak ve ısınarak çıkarırdım.

Dün akşam öyle olmadı. Unuttum kombiyi açmayı. Televizyonu seyrederken donarak vefat eden bir çocuk kaskatı çıkarken unuttum kombiyi açmayı. Evin içi soğuk, benim içim yanıyor. Sonra bir titreme geldi. Eşim seslendi. Bu akşam kombiyi açmadın her halde.

Bir düşündüm evet açmadım kombiyi dedim kendi kendime. Yine çocuklar üşümesin diye kalktım açmaya. Dereceyi her yükselttiğimde içim dondu. Her bir kademe yükselttiğim zaman utandım. Beş kere utandım, 6 kere utandım.

İnsan ısınırken utanır mı? Hayat insana neler yapıyor. Utanırmış. Ben çok utandım. Üzülerek utandım, içim yana yana utandım.

Isınırken utanmamak için bölgeye edeceğimiz dualar yürekten, göndereceğimiz yardımlar işe yarar olmalı. Siyaset kavgaları bir kenara bırakılmalı. Ne hükümete lanet okunmalı, ne muhalefetin belediyeleri kovulmalı.

Isınırken utanmamak için, insanların orada üşüdükleri ön planda tutulmalı. Isınmaları için elden gelen yapılmalı. Bırakılmalı siyasi kavgalar, özellikle bu dönemde bırakılmalı. Acının partisi, rengi olmaz bu bilinmeli.

İktidar yanlısı diye evi az yıkılan, muhalif diye evi çok yıkılan ayrımı yok bu felakette. Yada iktidar yanlısı diye az yaralanan, muhalif diye çok yaralanan da yok. İnsan var işin ucunda. Belki bilinçli olanlar var ama en çok masum, sabi, henüz ne olduğunun farkında olmayan bebekler var işin ucunda.

Dedim ya. Evimizde utanmamak için ısınmaktan, hırslarımızı, siyasi rozetlerimizi, negatif düşüncülerimizi bir kenara bırakmamız lazım. Kalkacak kocaman bir enkaz, ısınacak binlerce insan, belki halen kurtarılmayı bekleyen onlar can, ölmüş olsa mezarını bekleyen binlerce cenazemiz varken…

UTANMAYALIM EVİMİZDE ISINMAYA. ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPALIM. SONRA AÇARIZ KOMBİYİ SONUNA KADAR.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Son Haber (www.duzcesonhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.